31 Ekim 2010 Pazar

Hayrettin Tarkan Küçük Emrah aynı evde! İzle

Devamını Oku

16 Ekim 2010 Cumartesi

Bütün Teröristler Müslümandır

ABD’nin en çok izlenen televizyon kanallarından birinin sabah programı Fox&Friends’in sunucusu Brian Kilmeade’in dün sabah yayımlanan programda ettiği bir laf ülkede kıyameti koparacak cinsten.

Kilmeade aynı kanalda yayınlanan bir başka programın sunucusu Bill O’Reilly’nin “The View” programında maruz kaldığı muameleyi savunmak isterken büyük bir pot kırdı.

Kilmeade, “11 Eylül’de bize saldıran bir grup insan vardı. Bu tek bir insan değildi, bir dindi. Bütün Müslümanlar terörist değildir, ancak bütün teröristler Müslüman’dır” dedi. Programın diğer sunucusu Steve Doocy ise “Hı-hım” diyerek Kilmeade’i onayladı.



Gerçek IRA, Parlayan Yol ya da Ku Klux Klan gibi örgütlerin Müslüman olmadığı ortada. ABD’de içten gelen terör olayları o kadar yaygın ki Wikipedia’da “ABD’de içten gelen terör” diye bir başlık bile var. Ancak bu grupların çoğunluğu Müslüman değil. Bazıları kürtaj kliniklerini havaya uçuruyor, bazıları çevre teröristleri, bazıları ise Hristiyan olduğunu iddia eden Timothy Mc Veigh gibi çılgın Amerikalılar.



BU İLK DEĞİL

Kilmeade’in “Bütün teröristler Müslüman’dır” gafı Jon Stewart’ın Daily Show’da “Fox&Friends” programına ağır eleştiriler yöneltmesinin iki ay sonrasında yaşandı. O zaman da program sunucuları “11 Eylül Camii”yle ilgili ağır sözler etmiş, Stewart ise sunucuların maaşının bir kısmının Müslümanların kesesinden çıktığını göstermişti.



Ağustos ayında yayımlanan programda Stewart, Fox&Friends’in sunucularından camiye gelen fonların kaynağını takip ettikleri gibi maaşlarının kaynağını takip etmelerini istemişti.



11 EYLÜL CAMİİ TARTIŞMASI

Cami projesi kısmen “Krallık Vakfı” tarafından fonlanıyor. Tartışmanın yaşandığı gün Fox&Friends’in konuğu olan Dan Senor sunuculara bu vakfın sadece Müslüman olmadığını aynı zamanda radikal medreselere kaynak sağlayan tehlikeli bir Suudi grup olduğunu söylemişti. Ardından Stewart, akşam programında “Krallık Vakfı”nın El Velid bin Telal tarafından yönetildiğini, bu kişinin aynı zamanda Fox&Friends’in yayınlandığı kanalın en büyük ikinci hissedarı olduğunu ortaya koydu.



Öte yandan Kilmeade’in bu büyük gafın ardından Fox&Friends’in ardından yayımlanan “After the Show Show”a katılmaması dikkat çekti. Programın diğer isimleri ise ailelerinin kendilerine nasıl lakaplar taktığı gibi daha az tartışmalı konulardan bahsetti.
Devamını Oku

Cumhurbaşkanı Gül'den Mesut yorumu



Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Alman Milli Takımı'nda oynayan Türk kökenli Mesut Özil konusundaki tartışmalara sağduyusuyla belki de son noktayı koydu. Cumhurbaşkanı Gül, "Mesut bana hangi takımda oynaması gerektiğini sorsaydı, onu Alman takımında oynaması için cesaretlendirirdim" dedi.


Cumhurbaşkanı Gül, Alman "Süddeutsche Zeitung" gazetesine verdiği demeçte, Almanya-Türkiye milli maçı sırasında Alman Milli Takımında oynayan Türk kökenli Mesut Özil'in Türk taraftarlar tarafından yuhalanmasıyla ilgili yorumunun sorulmasına karşılık, "Bunu yapmamaları gerekirdi. Mesut Özil bana hangi takımda oynaması gerektiğini sorsaydı, onu Alman takımında oynaması için cesaretlendirirdim" diye cevap verdi.

Gül, "Onu tümüyle destekliyorum. Yaptığı uyum için çok başarılı bir örnek ve Alman-Türk dostluğuna da katkı sağlıyor" diye konuştu.

Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff'un ilk yurt dışı gezilerinden birini Türkiye'ye yapacak olmasından dolayı da çok mutlu olduğunu ve Wulff'un iki Almanya'nın birleşmesinin 20. yılında yaptığı konuşmayı çok beğendiğini ifade eden Gül, "Almanya'da sözlerinin yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Sadece Müslüman olan Alman vatandaşlarının ve Almanya'da Türk Müslümanların bulunduğu gerçeğine değindi. Böyle bir söylemin neden eleştirildiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Dünyadaki hiç bir büyük ve önemli ülkede tek bir inanç ya da tek bir kültür yoktur. Bu belki küçük bir ülkede olabilir, ama dünyaya açılanlar farklı kültür ve dinlerle yaşamak zorundadır" dedi.

"YAŞANILAN ÜLKENİN DİLİ KONUŞULMAZSA KİMSEYE FAYDASI OLMAZ"

Almanya'da yaşayan Türklerin günümüzde hemen hemen yarısının Alman vatandaşı olduğunu ve politika, kültür, spor ve ekonomi alanında çok başarılı olduklarını, ancak bunun yanısıra bazı Türklerin hala yıllar öncesinde Anadolu'dan ayrıldığı günlerde yaşadığı gibi Almanya'da yaşadığını kaydederek, büyük bir şehir bile görmeden Almanya'ya giden bu insanlara karşı anlayış gösterilmesi gerektiğini, çünkü bu insanlara daha önce ne Türk, ne de Alman tarafından yardım edildiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Gül, "Gelecekte çoğu şeyin değişeceğine eminim, bugüne kadar eksik kalan en önemli şey dilin öğrenilmesiydi. Yaşanılan ülkenin dili konuşulmazsa kimseye faydası olmaz. Kişiye de faydası olmaz, ülkeye de, topluma da. Bu nedenle her fırsatta Almanca öğrenilmesi gerektiğini söylüyorum, hem de akıcı ve aksansız. Bu anaokullarında başlamalı, ama bunun için imkanlar da yaratılmalı. Bunu bayan (Almanya Başbakanı Angela) Merkel'e de söyledim" ifadelerini kullandı.

Wulff'a, Anadolu'nun tam ortasında yer aldığı için kendi memleketi olan Kayseri'yi de gezdireceğini belirten Gül, Kayserililerin çalışkanlıklarıyla ve girişimci ruhlarıyla tanındığını, Kayseri'nin güzel bir il olduğunu ve Kayseri ile gurur duyduğunu ifade etti.

Wulff'un ziyaretinin son gününde İstanbul'da yapılacak Türk-Alman Üniversitesinin temelini de atacaklarının hatırlatılması üzerine Gül, bunu Dışişleri Bakanı olduğu zamandan bu yana istediğini kaydetti. "Almanya'da da bir Türk üniversitesi kurulmalı mı?" şeklindeki bir soruya karşılık da Gül, "Neden? Bir zamanların misafir işçisi olanların çocukları Alman üniversitelerine gitsin. Bu kendi başarıları için önemli. Ancak Boğaziçi'ndeki üniversite bizi birbirimize bağlayacak bir köprü olabilir. Bu tür projelere ihtiyacımız var" diye yanıt verdi.
Türkiye'de "YouTube" gibi bazı internet sitelerinin neden kapatıldığının sorulmasıyla ilgili olarak da Gül, bunun düşünce özgürlüğünden çok bir vergi sorunu olduğunu belirterek, bu tür internet sitelerinin rahatça çalışabilmesi için yasa değişikliklerinin gerekli olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin, İngilizce konuşulan ülkelerin ardından internetin en yoğun şekilde kullanıldığı ülkelerin başında geldiğine de dikkat çeken Gül, bu konuda yanlış bir imaj yaratılmaması gerektiğini söyledi.

Gül ayrıca, kadınların daha yoğun bir şekilde siyaset ile ilgilenmelerini, Ak Parti ile diğer muhalefet partilerinin de daha fazla kadın üyeye yer vermesini istediğini belirtirken, "Kadın kotası nasıl olurdu?" şeklindeki bir soruya karşılık da, "Son anayasa reformunda kadınlara pozitif ayrımcılık yapılması öngörüldü" dedi.

"AB, TÜRKİYE'DEN KORKMAMALI"

Cumhurbaşkanı Gül, Alman gazetesine verdiği demeçte, AB ülkelerinde sağcı partilerin oy toplayabilmek için AB ülkelerinde yaşayan Müslüman göçmenlere karşı kışkırtıcılık yapmasının kendisini endişelendirip endişelendirmediği şeklindeki bir soru üzerine, AB ülkelerinde insanların büyük çoğunluğunun birlikte barış içinde yaşadığını, ancak bazı kışkırtıcı söylemlerin olduğunu belirterek, bunun zaman zaman toplumun her kesiminde ortaya çıkan bir hastalık gibi olduğunu ve bu hastalığın Yahudi ve İslam düşmanlığı ya da ırkçılık şeklinde ortaya çıktığını, politikacıların bu tür durumlarda müdahale etmesi gerektiğini kaydetti.

"AB, yarım milyarlık nüfusuyla, 60 ila 70 milyonluk nüfusa sahip bir ülkeden korkmamalı. Eğer ortak demokratik değerlere sahipsek, gerisi çeşitlilik olarak kabul edilmeli" diyen Gül, AB üyelik müzakerelerinin de yeniden canlandırılması gerektiğini, üyelik sürecinin yavaşlamasında hem AB'nin, hem de Türkiye'nin bazı hataları olduğunu, ancak Türkiye'nin, anayasa referandumuyla AB'nin her zaman talep ettiği bazı reformları getirme çabasını olumlu gördüğünü ifade etti.

Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin yavaşlamasının bir nedeninin de, bazı Avrupalı politikacıların vizyon eksikliği olduğunu, bu politikacıların 25, 50 ya da 100 yıl ileriye bakması gerektiğini, bu durumda Türkiye'nin AB'yi ne kadar güçlendireceğini görebileceklerini kaydeden Gül, AB üyeliğinin Türkiye için stratejik bir hedef olduğunu vurguladı.

Gül, Türkiye'nin AB üyeliği yolunda daha yapılacak çok iş olduğunu, bazı AB ülkelerinde bu konuda referandumların da yapılacağını belirterek, bu sürecin sonunda Türkiye'nin de Norveç gibi üyeliğe "hayır" diyebileceğini, bunun için de müzakere sürecinin yavaşlatılmasının iyi olmadığını belirtti.

TÜRKİYE'NİN DIŞ POLİTİKASI

Türkiye'nin dünyadaki jeostratejik konumuna dikkat çeken Gül, nükleer silahlara sahip bir İran'dan endişe edip etmedikleri şeklindeki bir soruya karşılık da, "Türkler hiç bir zaman bir komşu ülkenin ya da bölgedeki bir ülkenin nükleer silahlara sahip olmasını istemez. Bu bizim için doğrudan bir tehdit olur. Bununla İran'ın nükleer silah ürettiğini söylemiyorum. Bence sorun diplomatik yollardan çözülmeli. Diplomatik çözüm olmadığı takdirde savaş olabilir. Ve biz bir komşu ülkede savaş yaşanmasını istemiyoruz. Biz komşumuz Irak'ta yaşananlardan savaşın güvenliğe, ekonomiye ve göçe ne gibi etkiler yaptığını gördük. Bu nedenle Türkiye'nin barış ve diplomasi konusundaki girişimleri doğru değerlendirilmeli" yanıtını verdi.

Türkiye'nin ilişkilerini Suriye ve diğer Arap ülkeleri ile geliştirdiğinin hatırlatılması ve "Türkiye nereye doğru gidiyor, Doğu'ya mı?" şeklindeki bir soru üzerine de Gül, "Stratejik hedefimiz AB'dir. Hangi ülkeler ile ilişkilerimizi geliştirdiğimizden çok, ülkemizin hangi değerlere bağlı olduğuna bakılmalıdır. Tabii ki, jeopolitik konumumuzdan en fazla çıkarı sağlamaya çalışıyoruz. Tarih de bunda rol oynuyor. Aynı şeyi İngiltere, Commenwealth ülkelerine yönelik olarak yapıyor" dedi.

İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin nasıl devam edeceğinin sorulması üzerine de Gül, İsrail'in, Türkiye ile olan dostluğuna önem vermesi durumunda ne yapacağını bileceğini belirterek, "İsrail uluslararası karasularında bir sivil yardım konvoyuna saldırdı. Bu kolayca unutulamaz. Uluslararası hukuk her BM üyesi için bağlayıcıdır" diye yanıt verdi.

Ermenistan ile sınırın açılması konusunda milliyetçi güçlerin büyük tepkisi olduğu şeklinde yorum yapılmasına karşılık da Gül, sınırın açılmasının sadece Türkiye için değil, tüm Kafkaslar için önemli olduğunu, bu bölgede istikrara ihtiyaç duyduklarını, bu nedenle çalışmalarını kararlı bir şekilde sürdürdüklerini söyledi.

Türkiye'de yaşanan gelişmeler ile ilgili olarak da Gül, Türkiye'nin demokratik standartlarının yükseltmesi gereken bazı konuların olduğunu, Güneydoğu Anadolu'da yaşanan sorunun bu konulardan biri olduğunu, herkese daha fazla özgürlük verilmesi için çaba harcadıklarını, ancak teröre başvuranlara karşı sert önlemler alacaklarını ifade etti.

Gül, son günlerde yeniden gazeteciler hakkında dava açılmasının hoşuna gitmediğini ve bunu açıkça dile getirdiğini belirterek, ancak bu durumun bile günümüzde, geçmişte olduğu kadar kötü olmadığını kaydetti.

Türkiye'de ordunun rolünün de yoğun şekilde tartışılmaya başlandığı şeklinde yorum yapılması ve "Ordu sizin emirlerinize uyar mı?" diye sorulması üzerine de Gül, "Bu konuda hiçbir şüphem yok. Anayasamız uyarınca ben Türk Silahlı Kuvvetlerinin başkomutanıyım. Tabii ki, her büyük kuruluşta eleştirilebilecek bir şeyler vardır. Ama ben ordumuzla gurur duyuyorum ve bunu içtenlikle söylüyorum" diye yanıt verdi.
Devamını Oku

Başbakan'ın Cumhur Açıklaması

BAŞBAKAN AÇIKLADI

Hürriyet Video'larını izlemek için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!



"CUMHURA AİT OLAN HİÇBİR YER CUMHURA YASAKLANAMAZ.." AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Ankara Kızılcahamam Asya Termal Tatil Köyü'nde yapıldı. Başbakan Erdoğan burada yaptığı konuşmada, "Bizim cumhuriyetimiz farklılık arz eder. Halkı bütün renkleriyle, farklılıklarıyla kucaklayan bir zihniyettir. Belli bir zümrenin değil, herkesin cumhuriyetidir. Dolayısıyla cumhura ait olan hiçbir yer, cumhura yasaklanamaz" dedi..
Devamını Oku

31 Ağustos 2010 Salı

Atılan Gole Tokatla Sevinmek

Devamını Oku

Emiliano Insua Golleri İzle - Emiliano Insua Golleri

Emiliano Insua Golleri İzle - Emiliano Insua Golleri Emiliano Insua Golleri İzle - Emiliano Insua Golleri



Emiliano Insua
Yükleyen super-goal. - Basketbol, beyzbol, güreÅ� ve diÄ�er spor videoları.
Devamını Oku

22 Ağustos 2010 Pazar

Dedeye Sahip Çıkalım Remix

Dedeye sahip çıkalım remiz video klip İzle

Devamını Oku

19 Ağustos 2010 Perşembe

Baliciyim Mutlumusun?

Baliciyim Mutlumusun? video izle Baliciyim Mutlumusun?




Dan dan dan dunnn,dan dan dan dunnn x2
ımmm ımm ımmm
Baliciyimmmmm,Dan dan dunnn
Kocalarındannn agh,Dan dan dunnn
Memnunmusun,Mutlumusum güzel sevdiğimm...
......Memnunmusun,Mutlumusun aghhhh
Dan dan dan dunn,dan dan dan dun dun
Baliciyimmmm,dan dan dan dun
Kocalarındann agh
Memnunmusun,mutlumusun güzel sevdiğimm..
Memnunmusun,mutlumusun balicilerdennn,
Dan dan dan dunn,ım uım uımmm
Baliciyimmm,Kocalarından memnunmusun mutlmusun güzel sevdiğim
ıummm ıummm ıummm....
Memnunmusunnn agh
Dan dan dan dunnn balicilerden
Dan dan dan dunnn mutlumusunn mutlumusun güzel sevdiğim...
Mutlumusun memnunmusun vardığın yerlerde aghh
Dan dan dan dunnn baliciyim aghh
Dan dan dan dun ah deliyim ıum ıum ıummmmmm ıummm
Devamını Oku

8 Temmuz 2010 Perşembe

Galatasaray'ın Yeni Transferi Lorik Cana Kimdir?

lorik cana videoları lorik cana videoları lorik cana videoları lorik cana golleri golleri izle izle lorik cana golleri izle fotoürafları lorik cana fotoğrafları resimleri


Lorik Cana, 27 Temmuz 1983’te, bugünkü Kosova’nın başkenti Priştina’da doğdu 7 yaşındayken, o dönemde savaşın hakim olduğu Yugoslavya’dan ailesiyle birlikte göç eden Cana, futbola ilk adımını bu ülkede, Lausanne takımının altyapısına katılarak attı 16 yaşında Arsenal altyapısına davet edilen, ancak İngiliz pasaportu alamadığı için bu fırsattan yararlanamayan Arnavut oyuncu, yine de Paris Saint-Germain’e transfer olarak hedeflerine bir adım yaklaştı 2000-2002 yılları arasında Fransız ekibinin altyapısında eğitim gören Cana, 19 yaşında A Takım kadrosuna katıldı

Galatasaray'ın Yeni Transferi Lorik Cana Kimdir?
A Takım’daki ilk sezonunda yalnızca 3 maçta fırsat bulan genç oyuncu, hem futbolunun olgunlaşması hem de Luis Fernandez’in yerine Vahid Halilhodžić’in takımın başına geçmesiyle birlikte 2003-04 sezonunda kendisine önemli bir yer edindi O sezon Ligue 1’de 30’u ilk 11’de olmak üzere 32 maçta (2594 dakika) forma giyen Cana, bu maçlarda bir gol attı, dokuz sarı, iki de kırmızı kart gördü Son derece istikrarlı bir oyuncu olan orta saha oyuncusu, takip eden sezonda da yine 30’u ilk 11’de 32 karşılaşmada (2650 dakika) oynadı, bir gol attı, dokuz sarı, tek kırmızı kart ile sezonu kapattı Cana, 2003-04 sezonunda alınan ikincilikle Şampiyonlar Ligi’ne katılmaya hak kazanan PSG’nin tüm grup maçlarında doksan dakika forma giydi

2005-06 sezonuna aynı takımda başlayan Cana, teknik direktörlük koltuğuna Guy Lacombe’un oturmasıyla birlikte ilk 11’dekini yerini kaybeder gibi oldu ve tansfer döneminin son günlerinde 4000000 € karşılığında Olympique Marseille takımına transfer oldu Başlangıçtan itibaren ilk 11’deki yerini ayırtan Arnavut oyuncu, PSG’deki iki maçına ek olarak sezon sonuna kadar 28 karşılaşmada forma giydi, üç asist yaptı ve tek golünü eski takımına karşı alınan tek gollü galibiyette attı Ligde 13 sarı kart görerek bu alanda ortalamanın üzerinde bir profil çizen Cana, UEFA Kupası’nda da sekiz karşılaşmada forma giydi; toplamda iki kulvarda 3090 dakikalık süre aldı

2006-07 sezonunda tamamı ilk 11’de olmak üzere ligde 33 maçta (2864 dakika) forma giyen mücadeleci oyuncu, iki golü ve bir asistine sekiz de sarı kart ekledi Inter-Toto ve UEFA Kupası’nda toplam 5 maça çıktı 2007-08’de kariyerinin ikinci Şampiyonlar Ligi deneyimini yaşayan Lorik Cana, tümünde 90 dakika sahada kaldığı grup maçlarının ardından UEFA Kupası’nda da üç maçta 270 dakika forma giydi Cana, o sezon ligde ise yine hepsi ilk 11’de 34 maçta (3037 dakika) oynadı ve iki gol, üç asist ve on sarı kart istatistiğini tutturdu Arnavut oyuncu Marsilya’daki son sezonunda ise ligde 27, Avrupa Kupaları’ndaki 12 maçta oynadı; birer gol ve asistine yedi sarı kartı ekledi

Geçtiğimiz sezon başında İngiltere Premier Ligi ekiplerinden Sunderland’e 6000000 € karşılıında transferi gerçekleşen Lorik Cana, ilk sezonunda takımının lider oyuncusu konumuna gelerek bir futbol deneyiminden daha başarılı ayrıldı Cana, geçtiğimiz sezon takımıyla 35 maça çıktı

Agresif, mücadeleci ve inatçı futbolu, liderlik özelliği ve oyuna iki yönlü katkısıyla son derece önemli bir futbolcu olan Lorik Cana, artık orta sahadaki mücadelesine Galatasaray’ın başarısı adına devam edecek
Devamını Oku

Lorik Cana Golleri İzle - Lorik Cana Videoları

Lorik Cana Golleri İzle, Lorik Cana Videoları Lorik Cana Golleri İzle, Lorik Cana Videoları lorik cana golleri izle galatasaray yeni transfer lorik cana videoları

Lorik Cana Golleri İzle - Lorik Cana Videoları
Lorik Cana Golleri İzle - Lorik Cana Videolarını buradan izleyebilirsiniz


Galatasaray'ın Yeni Transferi Lorik Cana Kimdir?
Lorik Cana Galatasaray’da
Devamını Oku

16 Haziran 2010 Çarşamba

Yasin Suresi Dinle. Yasin Suresi Meali ile Dinle. Yasin Suresini Kabe İmamlarından Altyazılı Türkçe Anlamı (Meali) ile Dinleyin İzleyin (Video)

Yasin Suresi Dinle. Yasin Suresi Meali ile Dinle. Yasin Suresini Kabe İmamlarından Altyazılı Türkçe Anlamı (Meali) ile Dinleyin İzleyin (Video)

Videoyu tıklayın izleyin!
Devamını Oku

Footbo nedir? footbo sitesi - footbo ne demek

Footbo`da herşey var. Biz size olmayanları da getiriyoruz.

Haberleri seviyor musunuz? Tahminleri seviyor musunuz? Başkalarıyla iletişimde olmayı seviyor musunuz? Futbolu seviyor musunuz?

Footbo futbol dünyasındaki en yeni haberlere ve bilgilere tam da istediğiniz gibi ulaşmanızı sağlıyor, üstelik birkaç kolay adımla.
Footbo'da profilinizi oluşturmak bedava, favori takım ve oyuncularınızla ilgili hiçbir gelişmeyi kaçırmamanızı garantiler.
Önizlemeye bir göz atın ve sadece birkaç tıklamayla Footbo'yu tanıyın…
Devamını Oku

Futbo.com nedir futbo

Futbo.com nedir futbo

Aradığınız Futbo değil

http://tr.footbo.com/

Cahil !
Devamını Oku

13 Haziran 2010 Pazar

Vuvuzela Nedir - Vuvuzela

Vuvuzela Nedir - Vuvuzela Vuvuzela Nedir - Vuvuzela Vuvuzela Nedir - Vuvuzela Vuvuzela Nedir - Vuvuzela


Vuvuzele Afrika’da yerel bir çalgı olarak bilinirVuvuzela antilop veya gergedan boynuzu ya da fil dişinden yapılıyor2010 Afrika Dünya Kupasında da yerini alacak1990’lı yıllarda popüler olmaya başlayan bu ince borunun, 2001 yılında Afrikalı bir şirket tarafından plastik olarak üretimine başlanması, Afrika’da herkesin birer Vuvuzela sahibi olmasını sağladı Türk Lirası’nı baz alırsak, 9-10 TL’ye satın alınabilen Vuvuzela, bu sene Afrikalılar’ın dışındaki tüm futbolcuları adeta çıldırtacağa benziyor Hınca hınç dolu bir statta 80 bin kişinin aynı anda, ‘sinek vızıltısı’na benzeyen bir sese sahip Vuvuzela’yı üflediğini bir düşünsenize…

Güney Afrikalılar’ın anlattıklarına göre ‘Kudu’ denen bir Antilop çeşidinin boynuzundan yapılan Vuvuzela, yüzyıllardır Afrika kabilelerinin birbiriyle haberleşmesinde kullanılıyormuş

15 ile 60 cm arası uzunluğunda, aşağı-yukarı 120 gram ağırlığında olan Vuvuzela’nın sesi, yaklaşık 120 desibele kadar ulaşabiliyor Adını Zulu dilinde ‘Gürültü’ anlamına gelen ‘Vuvu’ kelimesinden alması da her şeyi anlatıyor bir bakıma

Çok sayıda basın mensubu ve sporcunun karşı çıktığı bu yerel çalgı, Afrikalılar’ın tüm karakteristik özelliklerini bu turnuvada yaşatmak istemelerinden dolayı FIFA tarafından kabul gördü FIFA Başkanı Sepp Blatter’ın tüm şikayetlere rağmen söylediği, “Afrika’daki Dünya Kupasını Avrupalılaştırmaya çalışmamalıyız Yerel bir çalgıyı nasıl yasaklayabiliriz ki?” sözü ile de Vuvuzela’nın 2010 Dünya Kupası’nda yerini alacağı sinyali verilmişti

Afrikalılar’ın futbol maçlarında ellerinden düşürmedikleri Vuvuzela’nın, 2010 Dünya Kupası için kabul görmesinin ardından, binlerce Afrikalı yanlarına bu müzik aletini de alarak sokaklarda kutlama yapmışlardı Ne diyelim, her yönüyle ilginç bir kupa bizleri bekliyor Tek temennimiz, Vuvuzela’nın oynanacak olan futbolun önüne geçmemesi
Devamını Oku

12 Haziran 2010 Cumartesi

Haç Kuraları Sonuçları Listesi Öğren 2010

Haç Kuraları Sonuçları Listesi Öğren 2010


2010 Yılı Mayıs ayında sonuçlanacak olan Hac Kuraları internete verilmedi. Verildikten sonra Tc Kimlik no ile sorgulayabildiğimiz Hac Kuraları için
adresini ziyaret etmeniz yeterlidir.

http://hac.diyanet.gov.tr/hac/sorgular/onkayit_sorgu.aspx


Tc Kimlik No’nuzu Yazarak bilgilere ulaşabilirsiniz.

2010 Hac Kura sonuçları herkese hayırlı olsun.
Devamını Oku

ÖREN YERİ-ÖREN YERLERİ NEDİR NASIL OLUŞMUŞTUR


İklim koşulları, erozyon, çürüme, yıkılma bitki ve yavanlar tarafından kaplanma, insan elinden çıkmış mimarlık yapılarının yeniden toprak olmasına neden olan başlıca etkenlerdir. Nitekim arkeolojik alanlar da bu nedenlerle bir moloz yığını haline bırakılan bir bahçenin, bakımsızlıktan adım atmayacak derecede bitkilerle kaplandığını yada sahipsiz kalmış bir evin çok geçmeden adeta bir harabe yığını haline gelişine çoğumuz tanık olmuşuzdur. Yani kısaca, malzemesi ne olursa olsun, bakımsız kalan yapılar kısa zamanda yıkılmaya ve giderek bitki örtüsüyle kaplanıp tümüyle kaybolmaya mahkumlardırlar.


Eski çağlarda bu süreç, kullanılan dayanaksız inşaat malzemeleriyle uyumlu olarak, kuşkusuz ki, daha da hızlı bir biçimde işlenmiş olmalıydı.

Herkesin yakın çevresinde bu türde gelişmeler olmakla birlikte, arkeolojiyle uğraşmayan kişiler genellikle, farklı toprak tabakalarının evlerin ya da kentlerin üzerine zamanla nasıl örttüğünü anlamakta güçlük çekmektedirler. Bu yüzden de arkeologlara sorulan en başta geleni, toprak altında bir kent olduğunu nasıl anladıkları ve kazdıkları yerin altından duvarlar çıkacağını, nasıl önceden bilebildikleridir. Oysa bunu başarmak, kısa bir deneyim geçirmiş gen. Bir arkeolog için bile zor değildir. Arkeologun kaygısı kentin nasıl bulunacağı değil, yöredeki pek çok kalıntıdan hangisine kazı yapması gerektiği ve bu kazının yöntemidir.

Günümüz Anadolu köylerinde de olduğu gibi, eski zamanlarda evler genellikle kerpiç dene güneşte kurutulmuş, içine çeşitli katkı maddelerin ilave edildiği çamur bloklardan yapılmakta, bu hammaddeden aynı zamanda damların örtülmesin de yararlanılmaktaydı. Ayrıca kerpiç duvarları doğanın olumsuz etkilerinden korumak için, üzerlerinin sıvanması gerekmekteydi. Bu türde malzemelerse oldukça dayanıksızdı ve sık sık yenilenmelerine gereksinim duyuluyordu. İşte bu onarımlar sırasında sökülen eski dam örtüsü ile dökülen çamur sıvalar sokaklara seriliyor ayrıca çöpler de yerlere saçılıyordu. Uzun ömürlü olmayan kerpiç duvarlar belli bir süre sonra çökmeye mahkumdur. Çöken bir evin üzerineyse onun pek çok eski malzemesinden de yaralanılarak bir yenisi inşa olunurdu. Böylelikle bu yeni ev tabandan biraz yükselmiş olurdu.



Olduk.a yavaş gelişen bu yükselme hareketine kimi zaman umulmadık olaylar da yardımda bulanabiliyordu. Örneğin büyük bir yangın iskan yerinin tümünü birkaç saat içinde yerle bir edebiliyor ya da bir düşman ordusu tarafından taş taş üzerinde kalmayacak şekilde yıkıma uğratılabiliyordu. Böyle ani felaketlerden hemen ya da kısa bir süre geçtikten sonra, canını kurtarabilen halk evlerini yeniden bu yıkıntılar üzerine inşa edebilirdi. Yani bir yerleşme yeri insanoğlunun yaşamı sürdükçe yükselme süreklidir ve hiçbir zaman son bulmaz. Nitekim günümüzde de köy, kasaba ve kent yeniden yapım faaliyetine sahne olarak gelişmektedirler.

Sürekli oturulan yerleşme yerlerinden karşılaşan yükselmeler çoğu kere insan eliyle olduğu gibi, bazen de doğanın etkisiyle meydana gelebilirler sözgelimi bir ırmağın taşmasıyla oluşturduğu bir sel felaketinin ilişkin mil tabakaları ören yerinin ya da bir çok ören yerini öretebilir. Erozyon tabakalanmaya neden olan etkilerden bir diğeridir.

Bu konuda en kolay anlaşılabilir bir örnek olarak İstanbul Sultanahmet Meydanı verilebilir. Bilindiği üzere bu meydan Romalılar döneminde hipodrom olarak kullanılmaktaydı ve dikilitaş ve burmalı sütun gibi çeşitli anıtlarla süslüydü. Oysa günümüzde bu anıtların oturduğu eski taban bugünkü meydan düzeyinin birkaç metre altında kalmıştır. Buradan modern İstanbul&un etkisinin üzerine kurulduğu açıkça anlaşılabilir. İstanbul&da görülen bu olay tüm öteki eski çağ kentler içinde söz konusudur.

Burada akla, insanların yerleşmeleri için niçin hep aynı anları tercih ettikleri sorusu gelebilir. İster birkaç hanelik küçük bir köy, isterse de büyücek bir kasaba olsun, bir yerleşme yerinin öncekiyle aynı alanda kurulmasının ana nedenleri çoğunlukla su kaynakları, stratejik konum, iklim v.b. doğal nedenlerdir. Bunlar çoğu kez baştan sona değin değişmeden sürüp giden, olmazsa olmaz denecek türde özelikleridir. Nitekim bunlardan birinde meydana gelecek her hangi bir değişikliğin, yerleşme yerindeki insanları derinden etkilediği ve hatta iskan alanın boşatılmasına değin uzanan sonuçlara yol açtığı bilinir. Sözgelimi önceleri deniz ulaşımı için elverişli bir körfezin kenarında kurulmuş bulunan Efes ve Milet gibi büyük kentlerin, M.S. VII. Yüzyılda doğru limanlarının Küçük Menderes ve Büyük Menderes ırmaklarının getirdikleri alüvyonlarla dolup kullanılmaz hale gelmesi sonucu ıssızlaştıkları bilinmektedir.

Bir yerleşim alanın ısrarla kullanımdaki etkenlerden bir başkası da inşaat malzemesinin yarattığı ilgidir. Kereste ya da taş gibi inşa malzemelerini uzak yerlerden bin zahmetle taşımak yerine var olan eskileri değerlendirmek çok daha pratiktir.

Günümüzde harabe ya da ören yeri denen tarihi alanlar kabaca bu şekilde toprak altında kalmış ve yükseklikleri de zaman içinde giderek artmıştır. Bu yükselme aşamalarının ayrıntıları ise ancak düzenli kazılar sayesinde öğrenilebilir



Orjinal Yazı: http://dakika60.com/oren-yeri-oren-yerleri-nedir-nasil-olusmustur.html#ixzz0qgcovpyC
güncel haber
Devamını Oku

Logo tasarımında dikkat edilmesi gereken 8 önemli nokta...

Logo tasarımında dikkat edilmesi gereken 8 önemli nokta...

1. Sadelik
Bütün başarılı logoların en önemli ortak özellikleri sadelikleri. İnsanları sade ve basit tasarımlar çeker çünkü verilmek isteneni kolayca anlayıp anımsayabilirler. Karmaşık ve kalabalık tasarımlar örneğin içinde ayrıntılı resimler barındıran logolar insanların dikkatini dağıtır.

2. Oranlar
İdeal logonun genişliği yüksekliğinden fazla olmamalıdır. Unutulmaması gereken nokta logonun her yerde kullanılabileceği, kartvizit, afiş vs. Dolayısıyla büyültülüp küçültüldüğünde ve genişletilip daraltıldığında bozulmaması gerekir.

3. Az renk
En iyi bilinen logoların %80'ninin sadece bir veya iki renk kullanması bir tesadüf değildir. Çok az iyi logo üç renkten fazla renk kullanır. Bunun nedeni renkler artınca logonun bir bulamaca dönüşmesidir. Bir ila üç renk barındıran basit bir renk paleti (siyah barındırabilir) her şeyi basit tutar ve seçilen renklerle bir düşünce veya his ifade edilebilir.

4. Kolay bulunan yazı stilleri
İlginç yazı tipleri kullanarak logo tasarlamak logoları şaşalı gösterebilir ancak logoları kimse okuyamazsa bir yararı olmaz. En iyi seçenek özgün ve kolay okunabilir bir yazı tipi seçmektir. Başarılı logoların 2/3'ü Arial, Veranda, Times New Roman gibi fontlar kullanılarak tasarlanmıştır.

5. Pratik, Kullanılabilir ve Uydurulabilir
Bunun anlamı logonun her tür ortamda uygun fiyatla kullanılabilmesidir. Logoda çok fazla renk olmaması ile baskı maliyetlerini düşürebilirsiniz. Arka planlı olmamalı, çünkü kullanması zor olabilir. Yapılırken kolayca siyah beyaz yapılacak şekilde tasarlanmalıdır. Kullanacağınız renkle baskıda ve elektronik ortamda aynı gözükmeli.

6. Özgünlük
Bir logonun asıl amacı temsil ettiği şeyi açıkça belli etmeli. Rakiplerinden ayırt etmeli. Bu yüzden logo özgün olmalı ve türünün tek örneği olmalı.

7. Endüstriye uygun olmalı
Aynı endüstrideki firmaların logolarında bazı özelliklerin ortak olduğu gözlenebilir. Bu logonuzun özgünlüğünü kaybetmesi anlamına gelmez. Renkler bir endüstriyi temsil edebilir. Örneğin Microsoft, IBM, HP gibi firmaların renklerinin mavi olması teknoloji endüstrisinin mavi ile temsil ettiği anlamına gelir.

8. Firmanın kişiliğini yansıtmalı
Son olarak logo bir firmanın kimliğini yansıtmalı. Kim oldukları, ne yaptıkları, nasıl çalıştıkları gibi sorulara yanıt verebilmeli.
Devamını Oku

Marka bulmanın püf noktaları...

Güçlü bir markanın işletmeler açısından yüksek pazar payı, yüksek satış ve kâr anlamına geldiğini artık bilmeyen yok gibi. Buna markanın devredilebilir (satılabilir), lisans verilebilir, miras yolu ile intikal edilebilir, rehin ve teminat olarak gösterilebilir olma özelliklerini de eklediğimizde marka yaratmanın ve markalaşmanın önemi daha da iyi anlaşılıyor. Bununla birlikte piyasaya sürülecek yeni bir ürün ya da hizmet için seçilmiş doğru bir marka adının, tüketicinin satın alma tercihini etkileyen önemli bir unsur olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü günümüzde artık rekabet, ürünlerden çok markalar arasında yaşanıyor.

Peki, hem tüketicinin gönlünü fethedebilecek hem de tescil edilebilecek marka yaratmanın püf noktaları neler? Marka; bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan her türlü isim, işaret ya da sembol olduğuna göre, bulunacak ismin/logonun da her şeyden önce ayırt edici olması; cins çeşit, vasıf belirtmemesi gerekiyor. Kendi ürün ya da hizmet gruplarını tanımladıkları için tüketiciler tarafından kolay algılanır ve benimsenir düşüncesiyle çoğu zaman tercih edilme eğiliminde olan bu isimler aslında bir marka kişiliği yaratmada ve farklılaştırmada ciddi sorunlar yaratıyor. Ünlü ‘Çarşı Mağazaları’nın adını, bu özelliğinden dolayı ‘Boyner’ olarak değiştirmesi bunun en güzel örneği. Ayrıca bulunan ismin İngilizce veya başka bir dildeki karşılığının da cins, çeşit, vasıf ya da kalite bildirmemesi, o markanın yurt dışında da tescil edilebilmesi için son derece önemli. Yine bir örnekle açıklayacak olursak 'Koton' ülkemizde iyi bilinen bir tekstil markası. Ancak anlamının İngilizcede 'pamuk' olması yurtdışında tescilini neredeyse imkânsız kılıyor.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise seçilen ismin bir başka markayı çağrıştırmaması. Çünkü tescilli bir markayla aynı ve ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markalar daha başvuru aşamasında Türk Patent Enstitüsü tarafından reddediliyor.

Dünyanın önde gelen pazarlama gurularından Steve Rinkin ise markanın başka bir dilde uygunsuz anlam içermemesine dikkat edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Örneğin Chevrolet, Latin Amerika pazarına “Chevy Nova” isimli ürünü sunduğunda şaşırtıcı bir şekilde talep görmemiş. Şirket “No Va”nın ‘işlemez, çalışmaz’ anlamına geldiğini fark ettiğinde ise artık çok geç kalınmış. Başka ülkelere açılacak, dünya markası olma iddiasıyla piyasaya sürülen markaların kolay telaffuz edilebilir, kısa ve özgün olması ise firmaların aynı markayla yurtdışına açılmalarını çok daha kolaylaştırıyor. Arçelik’in yurtdışına 'Arçelik' olarak değil de ‘Beko’ markasıyla açılmasının en önemli sebebi de telaffuzundaki bu zorluk.

Tüketicisinin sempatisini, sevgisini kazanan bir marka olmanın bir başka püf noktası ise harf seçiminde gizlidir. Capital Dergisi'nin yayımladığı habere göre, yapılan araştırmalar Türkiye’de marka isimlerinin çoğunun S-Ş,T ve A harfleriyle başladığını; A’nın marka ismine yabancı, egzotik ve feminen bir hava verirken; O harfinin ise İtalyanca ve İspanyolca gibi romantik dillerden olan kelimelerin sonuna eklenmesi (amigo); rahatlama (Oh!) ve şaşırma (Oooo!) tepkilerinde kullanılması sebebiyle en romantik harf olduğunu gösteriyor. Polo, Omo, Volvo gibi markaların çekiciliği 'o' harfinin bu özelliğinden kaynaklanıyor olsa gerek.

Sonuç olarak, ABD’deki gibi yeni bir ürüne marka bulmak için geliştirilmiş yazılımlarımız yok belki ama siz, tüm bu kriterleri gözönünde bulundurarak, reklâm ajansınızın ve vekilinizin (çalıştığınız marka patent bürosunun) önerileri doğrultusunda başarılı markalar yaratabilir; hatta bir yarışma düzenleyerek bu konuda çalışanlarınızdan, tedarikçilerinizden ya da müşterilerinizden yardım alabilirsiniz.
Devamını Oku

2012 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri

2012 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri 2012 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri 2012 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri 2012 CELP DÖNEMLERİ 2012 ASKERE GİDECEKLER 2012 CELP DÖNEMLERİ 92 DOĞUMLULARIN ASKERE GİTME ZAMANI 2012 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri 2012 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri 2012 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri 2012 CELP DÖNEMLERİ 2012
ASKERE GİDECEKLER 2012 CELP DÖNEMLERİ 92 DOĞUMLULARIN ASKERE GİTME ZAMANI


2012 celp dönemlerini buradan takip edebilirsiniz
Devamını Oku

Etiket Tasarımı - Etiket tasarımları örnekler

Etiket Tasarımı - Etiket tasarımları örnekler Etiket Tasarımı - Etiket tasarımları örnekler Etiket Tasarımı - Etiket tasarımları örnekler etiket tasarımları etiket tasarım nedir nedir nedir

Etiket Tasarımı
Ürünün kalitesini etiketi gösterir. Etiket tasarımı ne kadar iyiyse, ürün o derece kaliteli algılanır. Etiket bir ürünü en iyi gösteren, fikir veren, tanıtan alandır. Bu yüzden yazı, resim ilişkisiyle yapılan tasarımda ürün dikkat çekicilik ve kimlik kazanır.

Firma ve ürünü tanıtacak etiketlerin tasarım yönünden de ilgi çekici ve güçlü olması gerekir. Etiket tasarımı etkili bir pazarlama unsurudur, ürün ve müşteri arasındaki en önemli iletişim aracıdır.

3Nokta, diğerlerinden farklı olmakla yola çıkan, her müşteri için en iyi çözümü arayan ekiple, etikette de en iyi tasarımlarını ortaya koyuyor.

Tasarım dünyasında seçmek ve değerlendirmeyi bilmek kadar, ürünü kimin ellerine bırakıldığının bilinmesi de önemlidir. Bir resim, bin kelimeden daha iyidir.


Devamını Oku

9 Haziran 2010 Çarşamba

Atların ilginç özellikleri

Atların ilginç özellikleri Atların ilginç özellikleri

Köpeklerden sonra en sadık dostlarımızın atlar olduğunu biliyor muydunuz? Evcil atlar, sahiplerini hiçbir zaman terk etmezler
Atların ilginç özellikleri 25 ‘ten fazla türü olan bu sadık dostlarımız hiç yorulmadan bizi kilometrelerce uzağa taşıyabilirler Atlar, tarih boyunca insana en çok yardımcı olmuş hayvanlardır

Peki, atların yaşının kesici dişlerinin aşınıp yıpranmasına göre anlaşıldığını biliyor muydunuz? Atların yediği ot, kumlu ve tozlu olduğu için dişleri zamanla aşınır Atların dişleri çene kemiğinin çok derinlerine kadar gömülen uzun şeritler halindedir Yani dişlerin kök kısmı insanlara göre çok daha derinlerdedir Diş aşındıkça kemiğin içindeki bölüm dışarı çıkar Hatta yaşlı atlarda dişlerin kökü diş etinin yüzeyine gelir Her bir diş, yemek yeme kabiliyetini yitirmeden 25-5 cm aşınabilir İşte biz de bu aşınmanın miktarına göre atların yaşını tahmin edebiliriz


Atların tüyleri vücut ısılarının ayarlanması için termostat, yani ısı ayarlayıcısı görevi görür Vücutları her zaman 38 derece sıcaklıkta olmalıdır Bu ısının korunması için soğuk kış günlerinde atın tüyleri uzar, sıcak mevsimlerde ise dökülür ve vücut ısısının sabit kalmasını sağlar

İşte size ilginç bir özellik daha: Atlar ayakta uyurlar! Peki nasıl olur da uyurken yere hiç düşmezler biliyor musunuz? Çünkü bacak kemiklerinin kilitlenebilme özelliği vardır


Atların bacakları yalnız ağır yükleri taşıyabilmeleri için değil, aynı zamanda da hızlı koşabilmeleri için özel yaratılmıştır Atlarda, diğer hayvanlarda olduğu gibi köprücük kemiği yoktur Bu da onların daha büyük adım atabilmelerini sağlar Ayrıca atların bacaklarında hızlandıkça harcadıkları kuvveti düşüren buna karşın hareket edebilme yeteneklerini artıran bir kemik-kas mekanizması vardır Bu mekanizmanın çalışmasını otomobillerdeki vites sistemine benzetebiliriz Hızlanan bir arabanın vitesini büyütmesi gibi atlar da hızlandıkça adeta vites büyütürler Bu sayede itme için harcanan güç azaltılırken, hareket yeteneği artar

Peki atların vücutları niçin çok ağır yükleri taşımaları ve çok hızlı koşabilmeleri için dizayn edilmiştir? Normalde ağır yük taşıma ve hızlı koşma yeteneğine sahip olmak, atın çok fazla işine yarayacak özellikler değildir Öyleyse atlar bu özelliklere niçin sahiptirler? Cevap çok basittir .
Atlara bu yetenekler kendileri için değil, insanlara faydalı olabilmeleri için verilmiştir.
Devamını Oku

Memur Yasası Değişiyor. Yeni Memur Yasası Ne Getiriyor? Yeni Memur Yasasının Önemli Maddeleri (İzin Süreleri, Sicil Sistemi, Cezalar, Sendika, Harcıra

Memur Yasası Değişiyor Yeni Memur Yasası Ne Getiriyor? Yeni Memur Yasasının Önemli Maddeleri (İzin Süreleri, Sicil Sistemi, Cezalar, Sendika, Harcırah… )





1965 yılında kanunlaşan ancak 1971 yılında yürürlüğe giren 657 sayılı Devlet Memurları Yasası değişiyor Hükümetin hazırladığı 23 maddelik yasa tasarısının ana başlıklarını Devlet Bakanı Hayati Yazıcı açıkladı Yeni düzenlemeler içerisinde sendikalı memurlara yılda 4 defa verilecek olan toplu görüşme ikramiyesi dikkat çekiyor
Özel sektörün CEO’su kamuya transfer olacak! Maaşı artmayacak ama özelde çalıştığı süre, kamuda çalışmış sayılacak! Kamu, 3 bin 680 adet uzman ve uzman yardımcısı alacak
Vatandaşa fiilen saldıran memur, memuriyetten ihraç edilecek Kötü davrananın maaşı kesilecek, ilerlemesi durdurulacak Şehir dışına çıkmak için amirden izin alma zorunluluğu kalkacak
Babalık izni 10 güne çıkacak Evlilik ve ölüm izni 5 günden 7 güne yükseltilecek Memurlar, yakınlarının ağır hastalığı veya kaza geçirmesi durumunda 3 aya kadar ‘ücretli’ refakat izni alabilecek Bu izin gerektiğinde 6 aya uzatılabilecek Sendikalı memura yıllık 122 lira ‘toplu görüşme ikramiyesi’ verilecek KİT’lerde çalışan personel de sendikalara üye olabilecek




İŞTE TASARININ DİKKAT ÇEKEN DÜZENLEMELERİ
- Üç gün olan babalık izni 10 güne çıkacak
- Evlilik veya ölüm hallerinde verilen 5 günlük izin süresi 7 güne çıkarılacak
- Kadın memurlara çocuk bakımı için 0-2 yaş döneminde 24 ay ücretsiz izin alabilecekler
- Anne bu izni kullanamaz ise baba memur a da doğum sonrası 24 aya kadar ücretsiz izin verilebilecek
- Annenin doğum esnasında veya sonrasında ölümü halinde memur babaya, anne için öngörülen ücretli ve ücretsiz izinler kullandırılacak Bu durumda baba, doğum sonrası 8 hafta ücretli izin, emzirme izninin yanı sıra ücretsiz izinden de yararlanabilecek

ÜCRETLİ REFAKAT İZNİ

- Devlet memurunun bakmakla yükümlü olduğu veya refakat etmediği takdirde hayatı tehlikeye girecek olan yakınlarının ağır bir kaza geçirmesi veya önemli bir hastalığa yakalanmış olmaları halinde 3 aya kadar aylıklı refakat izni verilecek Gerektiğinde bu izin 6 aya uzatılabilecek
- Çocuk yardımından yararlanma sınırı kaldırılıyor(bütçe kanunuyla yapılan bu düzenleme memurların kendi yasasına alınmış oluyor)
- Emekli olan memurlara yapılan harcırah 500 liradan 750 liraya çıkarılacak (Bütçe kanunuyla yapılan düzenleme ilgili yasaya alınmış oluyor)
- Hamile memurların çalışma şartları yeniden düzenlendi Kadın memurlara hamileliklerinin 24 haftasından itibaren ve doğumdan sonraki bir yıl süreyle gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilemeyecek
- KİT personelinin sendikaya üye olma yasağı kaldırılacak

122 LİRA PİYANGOSU
- Sendikalı MEMURLARA Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında olmak üzere yılda 4 defa toplu görüşme ikramiyesi verilecek Böylece sendikalı memur yıllık 122 lira sendikalı ikramiyesi alacak Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili düzenlemeyi iptali nedeniyle sendikalı memurların bu ödeneği kesilmişti

VATANDAŞA KÖTÜ DAVRANAN ATILACAK!
- Memurların vatandaşın işlemine kayıtsız ve ilgisiz kalması uyarı cezasına tabi iken değişiklikle ‘maaştan kesme cezası’ verilecek
-Vatandaşa kötü muamelede bulunan; söz veya hereketle sataşan memurun cezası ise ‘fiili kınama’ yerine ‘kademe ilerlemesinin durdurulmasına’ çevrilecek
- Vatandaşa fiilen saldıran memur, memurluktan atılacak

ŞEHİR DIŞINA ÇIKAN İZİN ALMAYACAK!

Memurlar, oturdukları ilin dışına gitmek için amirinden izin almak zorunda kalmayacak Toplu şikayette bulunmak, yasaklanmış yayını görev yerinde bulundurmak, gibi eylemler nedeniyle disiplin cezası almayacak

SİCİL SİSTEMİ KALKIYOR AMA…
- Tasarı ile işlevini kaybettiği belirtilen devlet memuru sicil sistemi kaldırılıyor
KİT’lerdeki memurlar dahil her yıl 1 milyon 776 bin personelle ilgili sicil raporu doldurulduğunu anımsatan Bakan Yazıcı, sicil doldurulurken dikkate alınan kriterlerin soyut ve subjektif olduğunu söyledi Ancak tasarıda, eski sicil sisteminin hangi durum ve sürelerde geçerli olduğuna ilişkin geçici maddeler bulunduğunu belirtti

CEZAYA İTİRAZ!

Memurların haklarında verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı ‘bir üst disiplin amirine’ gitme uygulaması son buluyor Bunun yerine hakkında ceza verilen memur itirazını doğrudan sendika temsilcilerinin de bulunduğu ‘disiplin kuruluna’ yapabilecek

ÖZELDEN CEO TRANSFERİ!

Tasarı ile özel sektör yöneticileri; kamuda müsteşar, müsteşar yardımcısı, başkan ve genel müdür makamlarına atanabilecek Söz konusu yöneticilerin maaşları geldikleri makamların maaşları kadar olacak Ancak özelde çalıştıkları süre kamuda çalışılmış sayılacak Böylece emekli olmaları durumunda kamunun tüm haklarından yararlanacak Bunun için özelden geçen yöneticinin en az iki yıl süreyle kamuda çalışma şartı aranacak

BASINA BİLGİ VERENE MAAŞ CEZASI
657 sayılı yasada yapılacak bir başka değişiklik ise yetkili olmadığı halde basına bilgi veren devlet memuruna verilecek ceza Halen bu durumda memura sadece ‘kınama’ cezası verilirken yeni değişiklikle ‘maaştan kesme’ cezası verilecek İki kere üst üste bu cezayı alan memur, üst düzey yönetici olamayacak Bakan Yazıcı, “Hiçbir kamu görevlisi o kadar saf değildir Bir konuda iki defa ceza almaz” dedi

UZMAN ALINACAK!
- Halen kamuda çalışan personelin yüzde 07’sini oluşturan 3 bin 100 kariyer uzman ve uzman yardımcısı personelin maaşlarında iyileştirme yapılacak
Söz konusu personelin maaşlarının bin 660 lira ile 5 bin lira arasında değiştiğini belirten Bakan Yazıcı, aradaki farkın düzeltileceğini müjdeledi
Ayrıca KPSS’de en az yüzde 1’lik dilime giren üniversite mezunları arasından bin 140 adet uzman ve 2 bin 540 uzman yardımcısı alınacak Bunlar 3 yıllık yetişme dönemine tabi tutulacak ve niteliklerine uygun ücret alacaklar

NE ZAMAN YASALAŞACAK?
Bakanlar Kurulu’nda imzalanan yasa tasarısı bugün Meclis’e sevk edildi Tasarı Meclis Plan ve Bütçe Kopmisyonu’nda görüşüldükten sonra Genel Kurul’da ele alınacak Bakan Yazıcı tasarının meclis tatilinden sonra yasalaşabileceğini belirterek 2011′den itibaren yürürlükte olacağını keydetti
kaynak: hurriyetcomtr
Devamını Oku

Corel Draw Dersleri - Corel Draw tutorials- corel draw çalışmaları

Birbirinden güzel CorelDraw ile hazırlanmış çalışmaları, anlatımları ile bu sitede bulabilirsiniz..



Corel Draw Dersleri - Corel Draw tutorials- corel draw çalışmaları Corel Draw Dersleri - Corel Draw tutorials- corel draw çalışmaları Corel Draw Dersleri - Corel Draw tutorials- corel draw çalışmaları Corel Draw Dersleri - Corel Draw tutorials- corel draw çalışmaları Corel Draw Dersleri - Corel Draw tutorials- corel draw çalışmaları
Devamını Oku

22 Mayıs 2010 Cumartesi

İllustrator Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları




Her seviyeden illustrator kullanıcıları Adobe illustrator örneklerine ulaşabilirsiniz ister acemi olun ister profesyonel, mutlaka işinize yarayacağına eminim
her örneğin adım adım öğretilmesini inceleyebilir, ilham alıcı yanlarından faydalanabilirsiniz


http://www.forumalev.net/diger-grafik-paylasimlari/409574-illustrator-dersleri-adobe-illustrator-calismalari.html#post1379808



İllustratör Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları
İllustrator Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları

İllustratör Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları
İllustrator Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları
İllustratör Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri İllustratör Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları
İllustrator Dersleri - Adobe Illustrator Çalışmaları

Devamını Oku

12 Mayıs 2010 Çarşamba

3. Köprü İsmi İçin Komik Öneriler


3. Köprü için komik isim önerileri! Van Minüt Köprüsü!

Kadir Topbaş’ın, “3. köprünün ismini İstanbullular’a soracağız” sözünden sonra vatandaş isim koyma yarışına girdi. İşte bazı öneriler

Gündeme geldiği günden bu yana tartışma konusu olan üçüncü köprünün güzergahı, geçtiğimiz günlerde açıklanmıştı. Garipçe-Poyrazköy arasına yapılması planlanan köprü konusunda, şimdi de isim tartışması yaşanmaya başlandı. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Köprünün adını halka sormakta yarar var” diyerek seçimi İstanbullular’ın yapacağı sinyalini verirken, vatandaşlardan çok sayıda isim önerisi geliyor. Üçüncü köprüye verilmesi istenen isimler arasında Atatürk’ün yanı sıra ünlü Türk düşünürleri ve yakın tarihin siyasi simaları da var. En yoğun talip gören isimleri, “Avrasya, Mimar Sinan, Mevlana, Atatürk, İsmet İnönü, Cumhuriyet, Adnan Menderes, Muhsin Yazıcıoğlu” oluşturuyor. Bunların yanında internet sitelerinde açılan forumlarda, yoğun bir isim polemiği sürüyor. Üçüncü köprünün yapımına karşı çıkan internet kullanıcıları, ironik isim teklifleriyle tepkilerini dile getiriyorlar. İşte bu isim önerilerinden bazıları:


İŞTE 3. KÖPRÜ İÇİN ÖNERİLEN KOMİK İSİMLER
GARİP POYRAZ KÖPRÜSÜ : Garipçe ile Poyrazköy arasına yapılacağı ve bölgedeki ağaçları yok edeceği için…

AÇILIM KÖPRÜSÜ Birlik ve bütünlüğü sağlamak için peşpeşe yapılan açılımlara ithafen…

VAN MİNÜT KÖPRÜSÜ Başbakan’ın dünya çapında şöhret olan çıkışını temsil ettiği gibi, köprüden bir dakikada geçileceğini de anlatıyor. Bunu İngilizce önerenler de çok One Minute Bridge…

BOĞAZDIŞI KÖPRÜSÜ Boğaz’ın sonunda, en kuzeyde olduğu için Boğaziçi Köprüsü’ne gönderme…

KÖPRÜLÜ BİNALİ PAŞA KÖPRÜSÜ Köprünün güzergahını ilk kez açıklayan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım için…

DAHA DA GEÇMEM KÖPRÜSÜ Özellikle muhalif kesim tarafından önerilen son derece manalı bir isim.

MÜSTEHAK KÖPRÜSÜ Toplumun önemli olaylar karşısındaki tepkisizliğini belirten bir isim.

FUZULİ KÖPRÜSÜ Hem en büyük şairlerimizden birinin ismi, hem de ironik bir gönderme…

TEĞET GEÇİN KÖPRÜSÜ Son yılların en çok kullanılan geometrik göndermesi. Yakınından geçin anlamında…

RTE KÖPRÜSÜ İstanbul’da yeni yapılan tramvaylara RTE adı verildi. Yalova’ya çalışan feribotun da adı RTE… 3. köprünün neden olmasın…

EN AZ 3 KÖPRÜSÜ Hem 3. köprü olması sebebiyle, hem de Başbakan’ın “En az 3 çocuk yapın” sözlerini temsilen…

SIRAT KÖPRÜSÜ Geçerken öteki dünyayı hatırlatıp, maneviyatın kuvvetlenmesine yardımcı olan bir isim.

İSTEMEZÜK KÖPRÜSÜ Boğaz’a yeni bir köprü yapılmasına şiddetle karşı olanların favori ismi.

CİDDİ ÖNERİLER Atatürk, İsmet İnönü, Menderes, Muhsin Yazıcıoğlu, Mevlana, Mimar Sinan, Cumhuriyet, Avrasya…

Habertürk
Devamını Oku

Kısaca Kaşgarlı Mahmut’un Hayatı ve Eserleri

Kısaca Kaşgarlı Mahmut’un Hayatı ve Eserleri Kısaca Kaşgarlı Mahmut’un Hayatı ve Eserleri Kısaca Kaşgarlı Mahmut’un Hayatı ve Eserleri Kısaca Kaşgarlı Mahmut’un Hayatı ve Eserleri


Ortaokul veya liseyi okuyan herkesin ismini mutlaka duyduğu, bütün bilgi yarışmalarında çıkan, kültürümüz için, tarihimiz ve dilimiz için en önemli insanların başında gelmektedir Kaşgarlı Mahmud. Belki de Türkçe’nin dönüm noktasıdır o! Kendi zamanında o zaman ki çok çok az bilginin yapabileceği birşeyi yapmış ve şuanda kullandığımız güzel dilimize değer üzerinde değer katmıştır. Bizde bu kadar önemli olan bir insanının kısaca hayatını anlatmak istedik. Bakalım bu köşe taşı insanımız nasıl bir hayat sürmüştür, en önemli eseri nedir ?

Kaşgarlı Mahmud, XI. yüzyılda yaşamış, asıl adı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed’dir. Divan-ı Lügati’t Türk’ün yazarıdır. Türk dil bilginidir. Karahanlılar soyundan bir aileden gelmiştir. Babası Barsgan’lı Hüseyin’dir. Kaşgarlı Mahmud’un yaşamı hakkında kesin ve ayrıntılı bilgi yoktur. Çeşitli kaynaklarda doğum tarihi olarak 1008 yılı ile 1025 yılı ifade edilmektedir. Ölüm tarihi ise tahminen 1090 yılı olarak belirtilmektedir.

Çok iyi bir eğitim gördüğü, İslami bilimlerini iyi bildiği, Türkçe ve Türkçe’nin çeşitli lehçe ve ağızlarını çok iyi bildiği gibi Arapça ve Farsça’yı da mükemmel bildiği tespit edilmiştir. Türkçe’nin gelişip serpilmesinde büyük hizmet ve çalışmalarda bulunmuştur. Kaşgarlı Mahmud’un iki eseri olduğu bilinmektedir. Divan-ı Lügati’t Türk (Türk Dili Lûgati) ve bazı kaynaklarda ikinci bir eseri olarak Kitabü Cevahir-ün-Nahv fi Lügat-it Türk (Türk Dilinin Dilbilgisi Cevherleri Sözlüğü) adlı kitabının var olduğu bilinmekle birlikte henüz ele geçmemiştir. Divan-ı Lügati-t Türk’te anlatıldığına göre 25 Ocak 1072′de Bağdad’ta yazılmaya başlandı; 10 Şubat 1074′de bitirdi. Kaşgarlı Mahmud bu değerli eserini Abbasi halifesi El-Muktedi Biemrullaha sundu.

Divan-ı Lügati-t Türk Araplara Türkçe’yi öğretmek ve Türkçe’nin zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır. Eserine eklediği Dünya haritası üzerinde, Türklerin yerleştikleri bölgeler ve komşuları olan ülke ve milletlerin yerlerini göstermektedir. Ayrıca bu eserde 7500 civarında Türkçe kelimeyi Arapça olarak açıklamış, 400′e yakın dörtlüklerden oluşan şiir ve atasözleriyle örnekler vermiştir. Türkmen, Oğuz, Çiğli, Yağma, Kırgız ve Türk boylarının Türkçe’si konusunda bilgilere yer vermiştir. Bu eser Türk tarihi, coğrafyası, mitolojisi, folkloru ve halk edebiyatı konularında zengin bilgileri kapsayan ansiklopedik bir lügattır.

Divan-ı Lügati-t Türk, el yazmasının Dünyadaki tek kopyası Fatih Millet Kütüphanesinde 1910 yılında bulundu. 1915-1917 yıllarında öğretmen Kilisli Rifat Efendi tarafından üç cilt olarak basıldı. Besim Atalay tarafından Türkçe’ye çevirisi 1933-1943 tarihleri arasında tamamlanarak 5 cilt olarak Türk Dil Kurumu tarafından yayımlandı.
Divan-ı Lügati-t Türk, bütün Dünyada Türkolojiyle uğraşan araştırmacı bilim adamları için çok değerli bir kaynak eser olmuştur.

Dîvânü Lugati’t-Türk, Türk dilinde ilk ansiklopedi ve sözlük.

Kitabu Cevahirü’n – Nahv fi Lugati’t-Türkî (Türk Dili’nin Nahiv (*) Cevherleri), Türk dilinin ilk gramer kitabı. (Bu eseri daha kaleme aldığı biliniyor. Nerede-nasıl kaybolduğu belirlenemeyen bu eser, günümüze ulaşmamıştır)
Devamını Oku

4 Mayıs 2010 Salı

Askeri Darbe Nedir, Askeri Darbenin Amacı Nedir, Neden ve Nasıl Askeri Darbe Yapılır? Türkiyedeki Askeri Darbeler

Askeri Darbe Nedir, Askeri Darbenin Amacı Nedir, Neden ve Nasıl Askeri Darbe Yapılır? Türkiyedeki Askeri Darbeler




Güzel ülkemizin demokrasi tarihi darbe denilen kara lekelerle doludur maalesef. Osmanlı imparatorluğu zamanında yapılan padişah ve sadrazam devirme hareketleri sonucu bir alışkanlık haline gelen derbe girişimleri, cumhuriyetimizin 80 küsür yıllık kısa sayılabilecek tarihine maalesef 5 darbe ve darbenin yumuşatılmış hali olan muhtıralar sığdırmıştır. Bizde bu yazımızda askeri darbe kavramının ne demek olduğunu, neden askeri darbe yapıldığını, Türkiye’de yapılmış askeri darbeler ve yıllarını size kısaca aktarmak istedik.

Darbe, devletin emrindeki resmi askerî kurumlara mensup kişi ya da kişilerin ani olarak anayasal olmayan yollarla mevcut hükümeti devirmesi ve iktidara el koymasıdır. Yönetim biçimine yöneltilen radikal değişiklikleri önlemek amacıyla her zaman olmasa da çoğunlukla tanımı gereği şiddet içerir. Geniş halk kitlelerinin desteği olmadan yapılması ve köklü bir değişim hareketi olmaması sebebiyle devrimden ayrılır.

Teknik olarak darbeciler genellikle ordunun yapacakları eyleme karşı tarafsız kalmasını fırsat bilerek iktidarı ele geçirir, lideri devirir, radyoların ve televizyonların vb. iletişim kanallarının işgal edilmesi gibi hükümet daireleri üzerinde bir otorite kurarlar, elektrik santrallerinin ele geçirilmesi gibi temel altyapı tesislerini ele geçirirler. Askerî darbeler 20. yüzyılda yaygın biçimde Latin Amerika’da Arjantin,Şili, Asya’da Birmanya[1], Afrika’da ve Avrupa’da Yunanistan, Türkiye[2] gibi özellikle gelişmekte olan ülkelerde gözlenmiştir. Hükümetlerin, ekonomik ve sosyal sorunları çözmekte başarısız oldukları iddiası, cuntacılar tarafından askeri darbelerin başlıca sebebi olarak gösterilmektedir.[3]

Askeri darbeler aynı zamanda güçlü devletlerin zayıf devletler üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmeleri için tercih edilen bir yol olarak da karşımıza çıkar. Örneğin CIA’in Şili darbesine destek vermesi gibi. Ayrıca, NATO’nun askerî kanadından 1974′te çıkan Yunanistan’ın, karşılığında Türkiye’ye hiçbir taviz verilmeden 1981′de veto edilmeden tekrar NATO’ya kabulü de ancak 12 Eylül 1980 darbesinden sonra mümkün olabilmiştir.

Darbecilerin Kurdukları Hükümetler ve Şekilleri

Darbe sonrasında ordu kurulacak hükümetin şekli sorunuyla karşı karşıya kalır. Latin Amerika’da darbeden sonra değişik rütbede askerlerden oluşan cunta yönetimi oldukça yaygındır. Afrika’da ve Türkiye’de ise cunta ile birlikte çalışacak devrimci bir meclis oluşturma ve bu meclis üyelerinin de cunta tarafından seçilmesi yöntemi yaygın olarak kullanılır. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri ile yönetimi ele geçiren cuntalar olan Milli Birlik Komitesi ya da Milli Güvenlik Kurulu, ülkeyi mutlak biçimde yönetmiş; aynı zamanda Kurucu Meclis ya da Danışma Meclisi adıyla cunta tarafından seçilen sivil temsilcilerin olduğu ancak MBK ya da MGK karşısında bir hayli zayıf bir de meclis oluşturulmuştur.

Türkiye 1950 yılındaki demokratik seçimlerle çok partili hayata geçiş yaptığı dönemden sonra, millet iradesine dayanan demokratik düzen[4] neredeyse her on yılda bir askeri müdahalelerle kesintiye uğradı.[5] İlki 27 Mayıs 1960′da olmak üzere; 12 Mart 1971′de (muhtıra), 12 Eylül 1980′de, 28 Şubat 1997′de (postmodern darbe) arka arkaya askeri müdahalelere tanık oldu. Ayrıca 27 Nisan 2007′deki Cumhurbaşkanlığı krizi sonrası yayınlanan 27 Nisan tarihli Genelkurmay Başkanlığı Bildirisi de bazı kaynaklarca muhtıra olarak değerlendirilmiştir. Şimdi bu saydığımız darbe ve muhtıraları azıcık açalım isterseniz.

CHP 1950′ye kadar geçen dönem içinde ilimli politikalar takip etmeye çalıştı. Bürokratlarına tarafsizlaçtirmasi, gizli oy açık sayım gibi demokratikleşmeler sağlandı. Recep Peker yönetimindeki uzlaşmaz, kati merkeziyetçi hükümetin yerine Hasan Saka ve Şemseddin Günaltay gibi ılımlılardan kurulu hükümetler getirildi. Kısacası CHP geçmiş yıllardaki baskıcı kimliğini halka unutturmaya çalıştı.

14 Mayıs 1950′deki seçimlerde DP 408, CHP 69 sandalye kazandı. Darbe söylentilerine rağmen iktidar el değiştirdi. Celal Bayar cumhurbaşkanı, Adnan Menderes başbakan oldu. İktidarına el değiştirmesiyle her iki parti de kimlik krizi yaşadı. CHP 1950 seçimlerine son yıllarda uyguladığı ilimli politikalara güvenerek garanti gözüyle bakıyordu, bu nedenle iktidarına parti-devlet bütünleşmesinden kaynaklanan geniş yetkilerini DP’nin talebine rağmen kısıtlamamıştı. Seçim sonuçları CHP’de tam anlamıyla sok etkisi yaptı. DP, iktidarına geniş yetkilerine rağmen bürokrasiye, orduya ve CHP’ ye karsı kendisini hiçbir zaman güvende hissedemedi. Darbe söylentileri üzerine genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları dahil 15 general ve 150 albayı emekliye ayırdı.

DP, iktidarının ilk bir kaç yılında hava şartlarının uygun olmasıyla hasadın bollaşması, ekonominin iyileşmesi DP için nüfusun büyük bir kısmının yaşadığı kırsal kesimin oylarını garantiledi. CHP’nin DP’ye yönelik klasik irtica söylemlerine karsı (o yıllarda Ticanilerin Atatürk heykel ve büstlerine yönelik saldırıları vardı) 25 Temmuz 1951′de Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkardı. Hatta dini istismar ediyor diye 8 Temmuz 1953′te Millet Partisi’ni kapattı.

2 Mayıs 1954 seçimlerinde DP 503, CHP sadece 31 sandalye kazandı. DP’ nin, gittikçe otokratikleşmesi, muhalefet üzerinde baskı kurması ve ekonominin kötüleşmesi, enflasyonun artması üzerine kentli tabanının ve üniversite üyelerinin desteğini kaybetti. Enflasyondan ilk etapta etkilenmeyen kırsal kesimin desteğini muhafaza etti. 27 Ekim 1957 seçimlerinde DP 424, CHP 178 sandalye kazandı. DP’ nin gücünü devam ettirmesine rağmen bazı desteklerini yitirdiği ortaya çıktı.

CHP’liler seçimle iktidar olamayacaklarını anlayınca seçim dışı yollarla iktidara gelme yollarını aramaya başladılar. Özellikle DP’ nin halk katmanlarını politikaya sokması, CHP’ nin malvarlığının kaynağını araştırmak için (CHP’ nin devlet bankalarının sermayesinden daha fazla serveti vardı) Tahkikat Komisyonu kurması ordu içinde de rahatsızlıklara yol açtı. DP giderek kendini daha güvensiz hissediyor, gittikçe de muhalefet üzerindeki baskılarını artırıyordu. Başına yönelik sansürler, darbe söylentilerine karsı ordu içinde soruşturmalar…

DP iktidarına karsı örgenci eylemleri başladı. CHP gençlik örgütleri İstanbul ve Ankara’da gösteriler düzenledi. Hükümet İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan etti. Darbe söylentileri karşısında kendi konumunu güçlendirmek için Menderes halka döndü. Güçlü olduğu Ege Bölgesi’nde mitingler düzenledi. Ankara’ya döndüğünde harp okulu öğrencilerinin gösterisi hükümetin prestijine ağır darbe vurdu. Harp Okulu öğrencilerinin gösterisi üzerine hükümetin bir soruşturma başlatarak darbe planlarını ortaya çıkartacağından korkan cunta erken davranarak 27 Mayıs 1960′da darbeyi yaptı.

Milli Birlik Komitesi, İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar başkanlığında öğretim üyelerinden müteşekkil bir Anayasa Komisyonu kurdu. Komisyon Avrupa’daki gelişen sosyal devlet anlayışının da etkisiyle liberal bir anayasa hazırladı. 1961 Anayasası’yla yeni kurumlar oluşturuldu. Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu ve Danıştay’ın yetkilerinin artırılmasıyla iktidarına denetlenmesine ağırlık verildi.

31 Ağustos’ta parti liderleri askerlerin gözetiminde toplanarak bir deklarasyon yayınladı. Askerlerin CHP’nin iktidar olması için en uygun Propaganda zeminin oluşturulmaya yönelik alınmasını istediği önlemler şunlardı:

1) 27 Mayıs Devrimi’ni siyasal amaçlarla sorgulamamak ve istismar etmemek.

2) Atatürk Reformları’nı korumak.

3) İslam’ı siyasi amaçlarla istismar etmemek.

4) Yassıada Mahkemesi kararlarini istismar etmemek. 15 Eylül 1961′de Yassıada Mahkemesi, Adnan

Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamını onayladı. 16 Eylül’de Zorlu ve Polatkan, bir gün sonra da Menderes idam edildi.

15 Ekim 1961′de seçimler yapıldı. CHP 173 sandalye alırken, DP’ nin devamı sayılan neo-demokrat partiler (Adalet Partisi 158, Yeni Türkiye Partisi 65, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 54) toplam 277 sandalye kazandılar.

Sonuçlar içeride ve dışarıda, Menderes’in bir zaferi ve 27 Mayıs rejimine karsı halkın bir kınama oyu olarak yorumlandı.

Solun neredeyse tamamı 27 Mayıs’ i “ilerici” olarak değerlendirmiş, sahiplenmiştir. “Darbeler demokratik açıdan değil diyalektik açıdan değerlendirilir, ne getirmiş, ne götürmüş önemli olan o.” seklinde bir bakış açıları vardır. (Tanilli, s.56)

Seçim sonuçları ortadaydı. Bu durumda askerin kışlasına dönmesi pek olası değildi. 1962 ve 1963′te bir dizi basarîsiz darbe girişimleri oldu.

1965 seçimlerinde bir partinin meclise hâkimiyetini engellemek için nisbi seçim sistemi uygulandı. Fakat bu Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi’ nin yükselişini önleyemedi. Seçimlerde AP 240, CHP 134, diğer sağ partiler (Millet P+CKMP+YTP) 61, İsçi Partisi 15 sandalye kazandı.

1965′ ten sonra muhalefet sokağa tastı. Üniversiteler öğrenci eylemleriyle, fabrikalar işçi grevleriyle felç oldu, kırsal kesimde köylülerin toprak işgalleri başladı.

12 Mart 1971

12 Mart 1971′de ordu komutanları Demirel’e bir muhtıra verdiler. Muhtıranın içeriği kardeş kavgasının ve anarşinin engellenemediği, Atatürk’ün reformlarının gerçekleştirilemediği, çağdaş uygarlık hedefinden sapıldığı, bütün bunlardan hükümetin sorumlu olduğu, bu hedeflere ulaşmak için yeni bir hükümetin demokratik yollardan kurulması, aksi takdirde TSK’nin yasalardan aldığı yetkiyle idareyi doğrudan doğruya ele alacağı seklindeydi.

Nihat Erim başkanlığında sivil bir hükümet kuruldu. 1961 Anayasası’nın hak ve özgürlükleri genişleten maddeleri değiştirildi. Resmi ideoloji açısından tehlikeli görülen İslam! Eğilimli Milli Nizam Partisi ve sosyalist eğilimli Türkiye İsçi Partisi kapatıldı.

12 Mart Muhtırası’yla devlet otoritesini tesis etmeyi amaçlayan uygulamalar sonuç vermedi. Siyaset dışında tutulmaya çalışılan toplum kesimleri sokağa çıktı. 1973 seçimleriyle başlayan sürekli bölünmelerle parti enflasyonu yasandı. Bunun getirdiği koalisyonlar, azınlık hükümetleri istikrarı sağlayamadı. Sol ve İslami muhalefetin sokağa taşması, gün geçtikçe kitleselleşmesi ve sistemi radikal bir şekilde sorgulamaya başlamaları orduyu harekete geçirdi. Ordunun bu kadar beklemesinin sebebi olarak 27 Mayıs’la halk nezdinde düştüğü duruma tekrar düşmek istememesi yaygın olan bir kanaattir.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi

Darbeyle birlikte anayasa değişikliği de geldi. 82 Anayasası’yla toplumu tepeden tırnağa kontrol altına almak için 61 Anayasasının getirdiği hak ve özgürlükler geri alındı. Temel insan hak ve hürriyetlerinin geniş ölçüde sınırlandırıldığı, yer yer kaldırıldığı bir ortamda muhalefet sindirildi. Halk depolitize edilerek DP ile girdiği siyaset arenasından dışlandı. Bütün bunlar 82 Anayasası’ yla yasallaştı.

Ordunun özellikle Kenan Evren’in bütün karsı propagandalarına rağmen Turgut Özal’ın liderliğinde ANAP 1983 seçimlerinde tek başına iktidar oldu. Ordu perde arkasına çekildi. Ancak sahne gerisinden müdahalelerini devam ettirdi. Halkın her türlü hak arama girişimleri (sendikal haklar, inandığı gibi yasamak, Kürt kimliğinin tanınması…) resmi ideoloji adına, demokrasi vitrininin ardındaki darbe kurumları tarafımdan gerek kanuni, gerek kanun dışı yollarla bastırılmaya, sindirilmeye çalışıldı.

28 Şubat 1997 Post Modern Askeri Darbesi

Refah Partisi ile halkın özellikle İslami taleplerle siyaset sahnesine çıkması, İslam’ın insanlarına bireysel ve toplumsal hayatlarında belirleyiciliğinin artması, ABD’nin Yeni Dünya Düzeni’nde İslam’ı tehtid olarak görmesi, halkın iktidar seçkinlerinden yüz çevirmesi, halkın desteğini yitiren partilerin sırtlarını devlete dayayarak ayakta durabilmeleri, ekonomide Anadolu sermayesinin yükselerek devlet destekli büyük sermaye ile rekabete girmesi, Susurluk kazasıyla iktidar seçkinlerinin kirli iliksilerinin gözler önüne serilmesi egemenlerin yeniden “irtica nöbetlerine” yakalanmasına yol açtı. İrtica söylemi her şeyin üstünü örtebilirdi. MGK toplantıları tarihi (!) olmaya basladi. PKK’dan daha tehlikeli ilan edilen irticaya karsı kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Üniversite rektörlerine, medyaya, yargıya, patronlara brifingler verildi. Halkta tutmadı ama söz konusu çevrelerde rağbet büyüktü. İrtica söyleminin temel nedenine baktığımızda bunun rantını yiyenlerin tekelci sermaye, sivil-asker karması ve medya olduğu ortadadır. Bu nedenle söz konusu çevreler irtica ile mücadelede birbirleriyle yarıştılar. Bati Çalışma Grubu (BCG), Sicil Çalışma Grubu (SCG), valiler, garnizon komutanlıkları, hükümet, yargı mensupları, kartel medyası, TÜSIAD, YÖK, DGM hepsi de irtica ile mücadele de öne çıkmaya çalıştılar.

28 Şubat sürecinin zeminini, alt yapısını oluşturan Başbakanlık Kriz Yönetmeliği ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin Refah-Yol tarafından imzalanmasıdır. Bu yönetmelikle doğal afetler de dahil olmak üzere MGK’nın kriz dediği durumlarda MGK yaptırım uygulayabilecek bir üst yapı haline geliyordu. Bunun ilk pratiği de 28 Şubattır. Parlamento devre dışı bırakılıyor, yasama organı MGK oluyor. Yürütme organı hükümettir ve tavsiye niteliğindeki kararları yürütebilmek de hükümetin ömrünü tayin ediyor.

28 Şubat Post Modern Askeri Darbesinin bilançosu

Refah-Yol hükümeti düşürüldü.

8 yıllık kesintisiz eğitimle İHL’lerin orta kesimleri kapatıldı, üniversiteye yönelik sınırlamalarla lise kısımları işlevsiz hale getirildi.

Kamu kurum ve kuruluşlarında, üniversitelerde, imam-hatiplerde başörtüsü yasaklandı.

Kur’an kursları kapatıldı.

Devlet kadrolarında dindar memurlar tasviye edildi.

Refah Partisi kapatıldı.

Parti yöneticileri, Refahlı belediye başkanları yargılandı, tutuklandı, siyaset yapmaları yasaklandı.

Vakıf ve dernekler üzerinde baskı kuruldu, yöneticileri kovuşturuldu.

Anadolu sermayesine ambargo ilan edildi.

YAS kararlarıyla ailesi, esi dindar, başörtülü olan, içkili toplantılara katılmayan subaylar ihraç edildi.

Çok sayıda insan, yazarlar gazeteciler de dahil gözaltına alındı, işkence ve tutuklamalar oldu.

Seçime gidilen bir süreçte küstürdükleri, copladıkları halkı tekrar kazanmak için PKK-Apo kozunu kullanıyorlar. Suriye ve Yunanistan’a yönelik sert mesajlar verilerek dört bir yanımız ateş çemberi, milli birlik-beraberlik vurgularıyla halk manipüle edilerek hükümet olmaları halka değil 28 Şubat sürecine borçlu partilerin tarafına çekilmeye çalışılıyor.

Son olarak da Nisan 2007 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Genelkurmay Başkanlığı resmi sitesinde yayınlanan e-muhtıra var, ama biz bunu anlatmayıp, yakın tarihimizde gerçekleşen hafızalarımızdaki bu olayın takdirini halkımıza bırakıyoruz. Bir daha ülkemizde darbe olmaması dileğiyle, saygılar…
Devamını Oku

22 Nisan 2010 Perşembe

Akbabalar İnsanları Yiyor!

Tibet'te yaşayan budistlerin cenaze gelenekleri tüyler ürpertiyor.
DİKKAT! FOTOĞRAFLAR VAHŞET İÇERMEKTEDİR. 18 YAŞIN ALTINDAKİLERİN BAKMASI UYGUN DEĞİLDİR


Budistler ölenleri gömmek, yakmak, hatta bırakın onları, cesetleri bir yana atmak bir yana akbabalara yem yapıyor



















Önceleri ölüleri yakıp küllerini savuran bu budist rahipleri daha sonra ölüleri kendi elleriyle beslediklere akbabalara yem olarak vermeye başladı


Ölünün üstüne üşüşen bu leş yiyiciler kemiklerde bir dirhem bile et bırakmıyor.





























Kuşların yediği insanın ruhunun bu kuşlarla birlikte göklerdeki analarına gideceğine inanan bu vahşi olayın sorumluları ölülerin yakınları tarafından kutlanıyor.
Devamını Oku

Galatasaray - AntalyaSpor Maçı izle Özeti (9 Mayıs 2010)

Galatasaray Antalyaspor maçı özeti izle golleri full özet 9 mayıs 2010 galatasaray antalya maç sonucu izle özet izle golleri izle





Galatasaray Antalyaspor maçı özeti 9 Mart 2010 tarihinde Burada!
Devamını Oku

İstanbul bşb Spor - Galatasaray Maçı özeti izle - Seyret (2 mayıs 2010)

istanbulspor galatasaray maçı özeti 2 mayıs 2010 İstanbul spor galatasaray maçı geniş özeti izle seyret özet görüntüleri golleri izle özet galatasaray istanbul maçı 2 mayıs 2010 2.5.2010






İstanbul Büyükşehir BelediyeSpor - Galatasaray Maç özetleri - görüntüleri 2 mart 2010 tarihinde Burada!



Adnan Öztürk’e karşı zaferle çıktığı seçimden bu yana hiç özel röportaj yapmayan Galatasaray Başkanı Adnan Polat, Habertürk'e konuştu.

Galatasaray'ın başkanı çok şey söyledi. Gündemde dolaşan her konuya parmak bastı. Ancak konu Bursaspor'la yapacakları maça gelince , dikkatli konuşmayı da, temkinli açıklamaları da bir kenara bıraktı ve ağzına geleni söyledi..

Polat, F.Bahçe’nin derbilerde özellikle Kadıköy’de neden başarılı olduğunun teşhislerini ortaya koydu. Fenerbahçe-Beşiktaş maçından önce federasyon üyelerinin niçin dikkatini çektiklerini açıkça anlattı. Kendi takımı ile ilgili çok önemli detaylar verip futbolcuların “Eyvah yandık” diyeceği sinyaller gönderdi.

İşte Polat'ın açıklamalarından öne çıkanlar:

AHLAKSIZLIK YAPACAK DEĞİLİZ

Galatasaray’ın Bursa’ya yatacağını düşünen geri zekalıdır. Bunu söyleyene “Salak” derim. Aslantepe’de Şampiyonlar Ligi maçları oynamak istiyoruz. Fenerbahçe şampiyon olmasın diye de kalkıp ahlaksızlık yapacak değiliz..

Galatasaray olarak önümüzde kalan son 4maçı da kazanmamız lazım. Hâlâ şampiyonluk için şansımız var. Ayrıca Fenerbahçe’nin zor maçları var. Ve üstelik Fenerbahçe “Kolay” denilen maçlarda puan kaybedilen bir takım. Bu şekilde bize şampiyonluk bile verdiler. Biz önümüzdeki yıl Şampiyonlar Ligi karşılaşmalarını Aslantepe’de oynamak istiyoruz. Bu yüzden 2.’lik bile bize bunu sağlıyor.

Farz edin Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ne gitme ihtimali belirdi. Bursa’yı Bursa’da yenemezmi Beşiktaş? Elbette yenebilir. O durumda biz de şampiyon olamazmıyız, oluruz. Bu ligde her şey mümkün ve sonuna kadar kovalayacağız. O yüzden tüm bunları ortaya koyarak “Galatasaray Bursa’ya yatacak” diyen adama “Salak” derim. Bunu düşünen geri zekalıdır. Elbette “Biz olamazsak F.Bahçe de şampiyon olmasın” düşüncesi var. Bu normal. Aynısını Fenerbahçe de düşünür. Ama Fenerbahçe şampiyon olmasın diye de kalkıp ahlaksızlık yapacak değiliz. Olaylara yapıcı yaklaşmaya çalışıyoruz. Federasyonun işi zor, biliyoruz. Ve tam desteğimizi de veriyoruz. Ama futbolun marka değerinin yükselmesi konusu tam tersi bir mekanizmaya dönüştü. Hiç kimse sahada oynayan takımların gerçek yüzünü bilmiyor. Kim daha güçlü anlaşılmıyor. Kalite artacağına daha aşağıya gidiyor. Çünkü saha içi yönetimleri çok başarısız.

FENER’LE 20 PUANLIK FARK VAR

Lehinize ve aleyhinize yapılan hataları topladığınız zaman bizim F.Bahçe ile aramızda 20 puanlık artı bir değer çıkıyor. Bunların kasetleri ve CD’leri var. Baskı yapanlar kazandı, yapmayanlar ise hep kaybetti. Oynanan futbolun önemi hiç kalmadı. Kim bağırdıysa bağırdığı kadar kazandı. Federasyon veMHK de alet oldu. İşin tadı kaçıyor.

KADIKÖY'DE ÖDLERİ PATLIYOR

F.Bahçe’nin Şükrü Saracoğlu’ndaki derbilerdeki en büyük etkeni; 12. adamı... Futbolcularımız orada yüksek strese giriyor. Hakemler de korkuyor, ödleri patlıyor. Fenerli oyuncular o statta dokunulmazlık mertebesine ulaşıyor!

Fenerbahçe seyircisini gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Hakemlere öyle güzel bir baskı kuruyorlar ki, dolayısıyla onlar da o baskı altında hata yapabiliyor. Fenerbahçe’nin derbilerdeki başarısının en önemli etkeni, stadı dolduran 12. adamları. Oraya giden futbolcu ne derseniz deyin mutlaka etkileniyor. Taraftar alınan galibiyetlerin büyük bir bölümünde pay sahibi. Bizim oyuncularımız da orada yüksek strese giriyor. Bu negatif etken oluyor. Sonuçta onlar da insan. Hakemler Kadıköy’de korkuyorlar. Ödleri patlıyor. Fenerbahçeli futbolcular o statta dokunulmazlık mertebesine ulaşıyorlar! Çünkü hakemler Fenerbahçe aleyhine karar vermekten çekiniyorlar.

PSİKOLOJİK OLARAK EROZYONA UĞRUYORUZ

Bizim talebimiz, hakemlerin sahaya çıkıp normal kuralları uygulaması. Ama o baskıda bunu yapamıyorlar. İlk maçımızı hatırlayın. Keita bizim en önemli oyuncumuz. Roberto Carlos 7 saniye süren bir faul yaptı. Hakem de hep izledi. Sonra da Keita sinirlenip yumruk attı ve kırmızı kartı gördü. O maçta büyük hayal kırıklığı yaşadık. Bir de ofsayttan gol yedik. Bünyamin Gezer’in orada ödü koptu. Oysa mesleki açıdan korkusu olmaması lazım.

Ama öyle korktu ki... Zaten derbilerin anlamı çok başka. Bu maçlar sadece 3 puanlık değil, hatta 6 puanlık bile değil. Daha öte. Bir de psikolojik etkileri oluyor. Psikolojik erozyona uğruyorsunuz. Mustafa Denizli benim çok eski arkadaşım. Son F.Bahçe-Beşiktaş karşılaşmasından sonra “Hakemlik yürek işi” dedi. Hiç konuşmazdı, o da konuştu. Ben de o söze ilave ediyorum: Hakemlerin Kadıköy’de ödleri patlıyor...

‘GÖÇEK'İN YERİNE BAŞKA HAKEM ATAYIN’ DEDİM

İşin ucunun bize dokunacağını düşünerek derbi öncesi Özgener ve Arıboğan’a “Göçek’i atarsanız büyük kriz başlatırsınız” uyarısı yaptım

Fenerbahçe-Beşiktaşmaçında ne düşündüysemhepsi yaşandı. Beşiktaşlılar Hüseyin Göçek’e itiraz etti. Ben de maç öncesi, Göçek ismi resmi olarak açıklanmadan başkan (Mahmut Özgener) ve başkan yardımcısı (Lutfi Arıboğan) ile konuştum. Çünkü işin ucunun bize dokunacağını biliyordum.

“Göçek yerine başka hakem atayın” tavsiyesi yaptım. “Büyük bir kriz başlatırsınız” dedim. Ama yine de Göçek atandı. Hem takımlara hem de Göçek’e yazık. G.Saray, Beşiktaş ve Bursa; hepimiz mağduruz. F.Bahçe’nin başarısına da gölge düştü. Yazık değil mi bu kulüplere? Şartmıydı Göçek’i ille bumaça atamak? “Bu işin tek yetkilisi benim” dediğin zaman böyle olur. Bunu nasıl temizleyecekler? Geçen yıl Sabri’ye “Marka değerini düşürüyor” diye ceza verdiler. Peki Bilica ne olacak? Onun yaptığı nedir? Bu durumlarda federasyon erozyona uğrar. Tamamen çifte standart. İspanya’dan bile bizimle alay ediyorlar.

GENÇERLER’İN FENER LEHİNE KAÇINCI KATLEDİŞİ

Aslında son derbiyi birinci derecede katleden adam Serkan Gençerler’dir. Bu ilk değil, kaçıncı oldu. Başka yan hakem mi yok? Bir bakın vukuatlarına... Niye sürekli bu maçlara Gençerler veriliyor? O zaman insan Gençerler’in kasıtlı olarak bu maçlara verildiğini düşünüyor. Bu adamın F.Bahçe lehine kaçıncımaç katledişi. Hüseyin Göçek Serkan ile kaç karşılaşmaya çıkmış? Ona da bir baksınlar. Kalan maçlarda speküle edilmemiş ve yıpranmamış hakemlere ihtiyaç var. Maçlar aynı saatte oynanacaksa bu son 4 haftada belirlenmeliydi. Ama belirlenmedi.

SARVAN BECEREMİYOR

Büyük organizasyonlarda neden Türk hakemi yok, bunu sorgulamak lazım. Bütün hakemler mi kötü? Değil tabii... İdari anlamda iyi yönetilmiyorlar. MHK’yi yönetenler iyi yönetemiyor. Federasyon ona güvenmiş, görev vermiş ama Oğuz Sarvan bu işi yapamıyor. Geçen yıl Sivas maçında raporlar değişti, yalan beyanlar hazırlandı. Hepsinin raporunu tuttuk ama bir şey değişmedi. Genel kurulda beyaz sayfa açmalarını istedik ve onları destekledik. Ama değişen bir şey olmadı. Güvensizlik ortamı oluştu. Olmazsa, yapamıyorlarsa onu değiştirmek sizin işiniz. Sarvan’ın kötü niyeti yok. Ama beceremiyorlar. Vizyonları yetmiyor. Futbolu Mahmut Özgener ve Lutfi Arıboğan yönetiyor. Dürüstler ve art niyetleri yok. Ama telkinleri dikkate almıyorlar. “Biz biliriz, biz yönetiriz” diyorlar. Bu iş yıpratıcı. Sezon başında MHK’nin alternatifi düşünülebilirdi. Oysa hakemler dışında hiçbir sıkıntıları yok. Ayrıca federasyonun gitmesi de çözüm değil.
Devamını Oku

4 Mart 2010 Perşembe

ALPER YILDIRIM ONBA TONER KARTUŞ




onba alper yıldırım ataköy alper onba bilişim onba bilişim ataköy onba onba
İstanbul /Ataköy /Turkuaz Sitesi KARTUŞ&TONER Dolum Servisi;

7 Gün 24 saat boyunca Kartuş Toner sorununuzu çözüyoruz

ADRES: ATAKÖY 7-8. KISIM TURKUAZ SİTESİ



ALPER YILDIRIM : 0534 376 32 09

E-MAİL: onbabilisim@hotmail.com Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir






ONBA


SİYAH KARTUŞ DOLUM,

RENKLİ KARTUŞ DOLUM



HP TONER DOLUM,

SAMSUNG TONER DOLUM



DOLUM , RENKLİ, CHİPLİ veya

DİĞER Tüm MODELLER İÇİN

ALPER YILDIRIM : 0534 376 32 09'a

LÜTFEN SORUNUZ!

NOT:TÜKETİMİ YOĞUN OLAN FİRMALARA

ÖZEL İSKONTO UYGULANIR!


Dökümanlarınızı ucuza kaliteli baskı ile kağıt ortamına aktarabilmeniz için çalışıyoruz
Toner Kartuş Dolum sorununuzu kaliteyi düşürmeden ekonomik çözmekteyiz








***Baskı Sorunlarınıza TEKNİK DESTEK ve SERVİS***



KALİTEMİZDEN

MEMNUN

Kalacaksınız


Yazıcınızı kullanmaktan çekinmeyin ekonomik Kartuş veya Toner dolum fiyatlarımız hızlı servisimizle yanınızdayız.
Devamını Oku